Müslüman Çerkes Platformu

Çerkesleri Tanıyalım

Çerkez Kültürü ve Yaşam Tarzı

Thamateler
Çerkes toplumsal yapısında Thamate önemli bir yere sahiptir. Thamateler toplumsal düzenin doğal temsilcileridir. Thamate eğlenceyi, düğünü, toplantıyı, herhangi bir elçi grubunu temsil eden ve yöneten kişidir. İsmail Berkok, Tarihte Kafkasya adlı kitabında Rus şairi Puşkin'in thamateler için "Davranış olarak demokrat kalben aristokrat" dediğini kaydediyor.
Thamate seçimi
Thamateyi cemiyetteki fertler seçer. Thamatenin toplantıyı yönetebilecek kabiliyete ve bilgiye sahip olması, çerkes adetini çok iyi bilmesi gerekir. Thamate seçiminde yaş çok önemli olmakla beraber yöneticilik kabiliyeti yüksek, toplum içinde belli bir ağırlığı olan ya da savaşlarda kahramanlık göstererek öne çıkmış, doğal bir saygınlık kazanmış hatta asalet sahibi soylu gençler tercih edilebilir. Bütün toplantılarda cemiyetin thamatesi erkekler arasından seçilir. Bayanlardan thamate seçilmez. Fakat bayanların da kendi aralarında seçtikleri thamateleri olabilir. Bu kişi bayanların davranış ve hareketlerinden sorumludur. Ancak bütün toplantıyı organize eden sorumlu kişi erkek olmak durumundadır.
Yetki ve sorumlulukları
Toplantıda olan ve olacak olan tüm hadiselerin sorumlusu ve hakimidir. Cemiyet içerisinde hiçbir şekilde düzensizlik ya da kargaşa çıkmasına müsaade etmez. Kurallara aykırı hareket eden kişileri uyarır.
Toplum ve thamatenin elçisi
Pşerah

Thamate ile topluluk arasında iletişimi sağlayan pşerahlar vardır. Sayıları cemiyetin büyüklüğü ile orantılıdır. Pşerah denilen kişiler daha çok cemiyetteki meselelere hakim olan yetenekli küçük yaşta olanlar arasından seçilir. Eğer cemiyet az sayıda kişiden oluşuyorsa bu iş için bir kişi yeterlidir. Fakat cemiyetin sayısı kalabalıksa sayısı ikiye üçe çıkabilmektedir. Pşerahın görevi thamate tarafından alınan bütün kararları topluluğa, topluluğun isteklerini de thamateye bildirmektir. Yani bir nevi thamatenin yardımcısı konumundadır.
Derleyen: Fehim Taştekin
Kaynak:Kafkas Vakfı

MüzeLik Elbiseler

 

Kafkaslıların giysilerinin her birinin gerek işlemecilik gerekse görsel zenginlik açısından sanat eseri olduğunu söylemek abartılı olmaz.

Hazar Denizi nden Karadeniz e kadar uzanan Kuzey Kafkasya, dünyada dillerin ve lehçelerin en yoğun olduğu bir yöredir. Burada yaşayan halklar ortak bir kültürü paylaşır. Erkeklerin eskiden günlük, şimdilerde ise sahne ve tören giysisi olan çerkeska bu ortaklığın simgesidir. Kadın elbiseleri kapalıdır ama dekoratiftir.

1925-1926 yıllarında etnograf B.A. Kuftin Kuzey Kafkas giysilerinden oluşan zengin bir koleksiyonu Sovyetler Birliği Halkları Müzesi ne teslim etmiştir. Bu giysiler 1948 de Devlet Etnografya Müzesi ne nakledilerek korumaya alınmıştır.

Çar ın imrendiği elbiseler

 

Kafkasya daki Kuban ve Elbruz bölgelerindeki arkeolojik bulgular arasında çıkan taşlardan kabartma ve oymalar, duvarlara çizilmiş erkek ve kadın figürleri; mezarlar ve kurganlarda yapılan incelemeler Kafkas giysilerinin ilk biçimini MÖ. 5. yüzyılda almaya başladığını, MS. 19. yüzyılda ise gelişimini tamamladığını gösteriyor.

Yaşamlarını dağlarda ve dağ yamaçlarında sürdüren bu insanların giysilerindeki en önemli özellik sade ve kullanışlı olmasıdır. Bakıldığında farklılık göze çarpmamaktadır. Giysiler sahip oldukları bu fonksiyonel ciddiyetin ötesinde vücudu da düzgün göstermekte, hareketlere doğallık ve özgürlük kazandırmaktadır. Bu nedenlerle Kafkas elbisesinin benzerleri 19. yüzyılda Rusya da Kazak kökenli süvarilere Çar tarafından askeri üniforma olarak giydirilmiştir.

ERKEKLER ZARİF VE CİDDİ GİYİNİRDİ

Erkekler ev yaşamında iç gömlek, pantalon ve beşmetten (gömlek) ibaret olan sade giysileri, dışarıda ise üzerine "çerkeska", kalpak ve yumuşak çizme giyerlerdi.

Çerkaska nın hikayesi

 

1917 Sovyet İhtilali nden önceki Çarlık döneminde Kafkas erkeklerinin, bel kısmına kama takılan "çerkeska" adlı ulusal giysilerini günlük yaşamlarında giymeleri yüzlerce yıl öncesinden gelen bir töreydi. Devrimden sonra getirilen yeni yasalarda ateşli ve ateşsiz silah taşımak yasaklandı. Kamasız olamayacağı için Çerkeska da günlük yaşantıdan çıktı. Yalnızca gösteri ve törenlerde görülür oldu.

Araştırmalar çerkeskanın ilk aşamalarda el tezgahlarında üretilmiş ev çuhasından yapıldığını göstermektedir. Bu dönemde kollar ana parçaya doğru açı oluşturacak biçimde, koltukaltı kısmında hareketi engellemeyecek şekilde dikilir, çerkeskanın ön ve arkası tek parça kumaştan, dizin epey altına kadar uzun yapılırdı. Giysi vücudu bele kadar tamamen sarmaktaydı. Belden aşağı kısımların hareketini kısıtlamayacak ve doğallık kazandıracak bir etek şeklinde yapılmıştı. Dağlılar 18. yüzyıldan başlayarak barutluklar (hazır) kullanmaya başlamıştı. İlk önce bele takılan barutluklar, atış sırasındaki kullanışsızlığı nedeniyle göğse takılmaya başlamış ve böylece çerkeskanın oluşumu tamamlanmıştı. 19. yüzyılda sonlarında artık son biçimini alan çerkeskanın "hazır"ları da içi tüfek mermisi alacak şekilde ceplere yerleştirilen sert ve dayanıklı ağaçlardan yapılmıştır. Üzeri altın, gümüş ya da kemik kapaklarla süslenerek giysiye özgünlük kazandırılmıştır.

 

18. yüzyıldan günümüze kalpak

Bugünkü şekline 18. yüzyıl ortalarında kavuşmaya başladığı sanılıyor. İklim, töre ve zamana göre çeşitlilik arzediyor. Çeçen-İnguş ve Dağıstanlılarda geniş uzun tüylü ve yüksek biçimlidir. 19. yüzyıl sonlarında batıda Adıge ve Abhazlardan bütün Kafkasya ya yayılan kısa tüylü, zarif biçimli "kubanka" günümüze kadar gelmiştir.

Andi nin zarif yamçıları

 

İlk çıkış yeri ve zamanı kesin olarak bilinmemekle beraber fakat Rusya ve Kafkasya da en zarif en güzel yamçı Dağıstan ın en dağlık yörelerinden olan Andi bölgesi civarında üretilir. Toprak ve hayvancılıkla uğraşan Kafkasyalıların yamçıyı hava değişikliklerinden korumak, rüzgar, yağmur ve toza karşı kullandıkları biliniyor.Yamçı binicinin yanı sıra atı da korur. Özellikle keçi kıllarından dövülerek yapılır. Genellikle siyah olur. Dış kısmındaki kıllar doğal haliyle bırakılırken içi keçeleştirilir. Pelerin biçiminde topuklara kadar uzun yapılır. Boyun kısmında gümüşten yapılan tutturucular vardır.

Terbiye edilen çizmeler

Günlük olarak iş yapılırken, boğa derisinden elde terbiye edilerek yapılan kalın ve sert bir ayakkabı giyilirdi. Ayağı vurmaması için içi ot doldurulurdu. Ayak bileğine kadar yapılan bu ayakkabı çarığa benzer, bileğe ve bacağa altından dolaştıkları kayışlarla bağlanırdı. 19. yüzyılda Rus edebiyatına giren "Kafkas çizmesi" yumuşak olup, ayak parmaklarını sıkmazdı ve siyah deriden yapılırdı. Tabanları bazen yumuşak köseleden olurdu.

Kamanın kalitesi gurur konusuydu

 

Dağlı giysisini tamamlayan en önemli aksesuar kuşkusuz bele özel biçimde takılan "kama" dır. Kafkasyalı için estetiği ve kalitesi gurur konusudur. Sapı altın, gümüş işlemeli olup, her iki yanı keskindir. Kın süslemeleri apayrı bir güzelliktedir. Kafkas kaması ve kılıcı dünyanın çeşitli müzelerinde yerini almıştır.

Bele sıkıca bağlanan kemerin birkaç işlevi vardır. Kemere takılan toka ve çengellere barutluk, kılıç ve yağdanlık asılırdı. Kama ise göbeğin hemen altındaki kemerin orta tokasına sapı ile kınının birleştiği noktadan sıkıca bağlanırdı

Çobanların ayrılmaz parçası başlıklar (Şarkhon)

Siyah, kemik rengi, kahverengi ya da griye çalan renkli çuha veya özel olarak deve tüyünden yapılır. Başı yağış ve rüzgardan korur. Hazır vaziyette iken üçgen biçiminde, kenarları uzun su-işi, kordela, kaytan veya sim sırma işlidir. Dağlardaki çobanların devamlı yanındadır.

KADINLARIN ZERAFET TERCİHİ

Kafkas kadın giysileri dış görünüşleri ile tam bir zerafet ve asalet ömeğidir. Biçimi yüzyıllarca bozulmadan korunabilmiştir. Dağlı kadınlar giyimlerine özen gösterir ve vücutlarını korurlar. Küçük yaşlardan başlayarak ince belli ve dik orantılı vücutlarını korumaya çalışırlar.

 

 

 

Göznuru kaftanlar

 Vücudun üst kısmına tam oturan bu giysi, bele takılan kemerin aşağısında önden açık ve yere kadar uzun dikilir. Giyside oluşturulan mükemmel kompozisyonda, göğüsteki üçgen şeklindeki açıklıktan gümüş, altın ya da pirinçten yapılmış maden düğmeler, kemerin aşağısındaki açıklıktan ise içlik görünmektedir. Kaftanlar genellikle koyu vişne, kırmızı, koyu mavi, koyu yeşil, siyah kadife, ipek ya da atlas gibi kumaşlardan dikilir. Üzerlerinde omuz ve kemer altından başlayarak etek uçlarına kadar uzanan altın, gümüş sırma şeritlerle bezenmiş motifli süsler bulunur. Kol yanları çok değişik modellerle yapılır. Üzerindeki süslemeler altın, gümüş simlidir.

Kaftanın bel altındaki kısmının geniş ve yere kadar, kollarının bol ve uzun oluşu rahatlık, zenginlik ve soyluluğu simgeler. Dağlı kadınların giysileri sosyal yaşantılarının içine girmiş olan terzilik hünerlerinin birer ürünüdür. Dikiş tekniği üstün beceri, süslemeleri göznuru, altın gümüş işlemeciliği sanat ürünüdür.

Bu denli değerli giysiler kuşaktan kuşağa saklanmak suretiyle aktarılır ve halk arasında kimde nasıl bir giysi olduğu bilinir. İçlikler ise kaftanın içine giyilir ve uzun ya da kısa kollu olabilir. Yuvarlar dik yakalıdır. Kaftanın altından üçgen şeklinde görünen göğüs kısmında altın, gümüş vb. madeni düğmeler vardır. İki ya da tek parça olabilir. İki parçalı olan bluz, tek parça olanı ise kaftan biçiminde olabilir; ancak önü kapalı olur. İçliğinde belin altında, kaftanın açıklığından görünen kısmı altın gümüş sim sırma işlemelidir ve yere kadar kaftan boyunca uzanır.

Süslemecilik harikası kemerler ve kepler

Kaftan üzerine takılan kemer Kafkas süslemeciliğinin bir harikasıdır. Bele sıkıca takılan kemerin çok değişik modelleri vardır.

Keplerin ise değişik biçimleri vardır. Üzeri altın gümüş sim sırma ve inci işlemelidir. Başa dik olarak giyilir. Değişik renkli ama genellikle beyaz ipek kumaşlardan olur. İçleri saçaklıdır.

toplumlar ve kültürler

ADİGELİK NEDİR, NE DEĞİLDİR

GHUNEKHO K. Özbay

                         
                                             
                                             

Adigeler milat öncesi devirlerden beri kuzey Kafkasya’da yaşayan bir ulustur. (Halk demiyorum.) Kendileri başka yerlerden gelmemiş, aksine buralardan başka yerler göçmüş, göçtürülmüştür. Tarihte bir çok ulusun diline, kültürüne anaçlık etmiş olan Adigeler bu güne değin değişik isimlerle de anılmışlardır.

 

Ancak isimlerin bir çoğu yok olurken Adige ismini, dillerini muhafaza etmişler ve Kafkaslılarla da özdeşleşmişlerdir.

Dünden bu güne değin varlığını sürdüren Adigeler ve Adigeliği ele almak, bunu tanımlamak gerekir. Hepimiz bir şeyler söyleriz, yazarız, çizeriz. Adige Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutladığımız bu günlerde kimliğimiz ve olmak istediğimizi bir kez daha hatırlamak, hatırlatmak istedim.

Peki, böylesi uğraşını verdiğimiz Adigelik neyi ifade etmektedir?

Adigelik denince herkesin aklına bir çok düşünceler gelmektedir. Kimilerine göre ideolojik bir akım, kimilerine göre de içinde bulunulan ülkenin politikalarının bir uzantısı. Bazılarına göre örf ve adetlerin öğretisi bir kurallar zinciri. Adigelik, kimilerine göre halk danslarını iyi oynamak, dilini konuşmak, adetlerini iyi bilmektir.

Adige ulusunu tarih boyunca bölen, yok eden ve bizi birbirimize düşüren kabilesel ve sınıfsal yapının yeniden oluşturulmasıdır. Yıllardır savunuculuğunu yaptığımız devlet ve ulusal birlikteliğinin oluşum düşüncemiz aynen devam etmektedir. Bizler anavatanımızda olmak zorundayız. Orada bütünleşmek zorundayız. Kalmak isteyenleri de kınamıyoruz. Mutlaka onlarında bize katkıları olur. Yalnız onlardan istediğimiz bizlere ayak bağı olmamalarıdır. Bizler hiçbir zaman Tanrı’nın yarattığı hiç kimseyi yermiyoruz. Hiç kimseden de üstün değiliz. Yalnız bizler Adigey’de, Adigelerle birlikte olmak, orada yaşamak istoruz. Şimdi, bu öğreti ve düşünceler içerisinde bizim savunduğumuz anladığımız Adigelik (İsteyen Çerkeslik diyebilir) ise;

- Irkçı ve şoven olmayan bir yaşam biçimidir.

- İnsancıl ve barışçıldır. Zora dayanan her türlü düşüncenin karşısında olur.

- Her halkın ve ulusun kendi benliğini, dilini, kültürünü, gelecek nesillere aktarmasını sağlar.

- Adige’yim diyen ve diyebilenlerin içerisinde yaşadıkları toplumlarla "barış ve dostluk" içerisinde etnik, kültürel devamlılığını geliştirir ve yaşatır.

- Ayrımcı ve yıkıcı değil, yapıcıdır.

- Adigelik anlayışı kabilecilik, sınıfçılığı reddeder.

- Bey, köle gibi düşünce ve eylemlerin karşısında olur.

- Dedelerimizden kalan geleneklerimizi modern toplumsal anlayışla geliştirir ve yayar.

- Adige dilinin okunması, yazılmasını tüm ulusumuza yayar.

- Adigelik düşüncesini taşımak, bunun bir suç olmadığını ve her Adige’nin bir görevi olduğunu hatırlatır.

Bizim bunlara ilave edebileceğimiz bir çok düşünlerimiz var. Şayet ben Adige’yim demek bir suç ise bizler bu suçu her gün istesek de istemesek de işliyoruz. Bizler bu suçu ulusumuz için işleyeceğiz, işlemeye devam edeceğiz. Adige ve Adige devletinin kurulmasıyla ilgili bu güne kadar emeği geçen ve canını verenleri bir kez daha saygıyla anıyorum. Tüm Adigelerin anavatanda buluşması dileğiyle tanrı ulusumuz ve devletimiz korusun.

Worepsew si Adiger, worepsew si Adigeyir.

Tham tıkherewxhum.










 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol